Endüstri Mühendisliği, Küreselleşme ve Biz...


Üniversiteden arkadaşlarla oluşturduğumuz mail grubuna düşen bir mail aramızda bir tartışma başlamasına neden oldu. Konu bir iş ilanıyla alakalıydı ve ilanda “ Fıratpen’in 600 tl maaş ile endüstri mühendisi” arayışında olduğu yazıyordu. Kimileri küreselleşmenin insan öğüten tarafı, kimileri arz-talep ilişkisi, kimileri insafsızlık gibi görüşler belirtti. Ben konuya küreselleşme, insan algısı ve Türkiye gerçeği üzerinden bakmak istiyorum.

Küreselleşme, her geçen gün henüz tam olarak küreselleşmeye adapte olmadığını düşündüğümüz yerleri de bünyesine katmaya devam ederek dünyamızı şekillendiren bir gerçek halini aldı. Buna dur demek mümkün mü? Bence hayır. Zira kabul etsek de etmesek de dünya henüz küreselleşme ve liberal ekonomik düzenin ( serbest piyasa ekonomisi ) yerine koyacak bir başka sistem bulamadı. Bu, en yaşanılası sistemin bu olduğunu mu gösterir? Tabii ki hayır. Ama soğuk savaş sonrası da gösterdi ki, şu an için başka bir alternatif yok. Peki bir taraftan insanları müthiş bir rekabete ve açmaza sürükleyen, bir taraftan zengin ile fakir arasındaki gelir uçurumunun her geçen gün daha fazla açılmasına sebep olan küreselleşme karşısında biz endüstri mühendisleri ne yaparak ayakta kalabiliriz? Aslında bu genel bir soru. Sadece endüstri mühendisleri açısından bakmak doğru olmaz, biz insanlar ne yapmalıyız. İnsanların, şirketlerin ayakta kalmak için yapmaları gerekenler artık eskiye oranla çok daha zor. Günümüzde yapmakta olduğunuz iş ya da çalıştığınız şirketteki konumunuz çok hızlı bir şekilde başkaları tarafından elinizden alınabilir. Ya da siz başkalarının işini ya da piyasasını elinden alırsınız. Serbest piyasa kapitalizmi savunucuları bunun gelişme için tek koşul şart olduğunu, aksi durumda şirketlerin ya da kişilerin statüko algısı içinde kendilerini geliştirmeden durağan kalacaklarını söylüyorlar. Onlara göre gelişmenin tek koşulu sürekli gelişme ve gelişemeyenlerin, hıza ayak uyduramayanların sistem dışına itilmesi. Sanırım ABD merkez bankası eski başkanının “ Yalnız paranoyaklar ayakta kalır” diye bir sözü vardı. Yani her an başkaları tarafından alaşağı edilmekten korkanlar ve bu korkuyla birlikte sürekli kendilerini geliştirenler bu sistemde ayakta kalabilirler.

Kısaca içinde bulunduğumuz dünyanın durumunu ifade ettikten sonra bu sistemin insan algısı, geleneklerimiz, değerlerimiz ve genlerimizden gelen kodlarla uyuşup uyuşmadığına bakmak gerekli sanırım. Kim ne derse desin bu sistem ezilen çok büyük bir çoğunluğun sayısının her geçen gün artmasına sebep oluyor. Bizim gibi batı ile doğu arasında sıkışmış toplumlar kendi genetik kodlarına ve değerlerine çok ters görünen bu sistem karşısında ne yapmalı peki? Her şeyin meta gibi görüldüğü, rekabetin insan ilişkilerini her geçen gün öldürdüğü, arkada kalma korkusunun insanların birbirleriyle bilgi paylaşımını bile engellediği bu düzende nasıl bir tavır takınacağız? Dayanışmaya, insani ilişkilere, almaktan çok vermenin kudsiyetine dayanan bir toplumsal ilişkiler ağı bu düzene nasıl ayak uyduracak. ( Örneğin Türkiye de kriz zamanlarında Arjantin de olduğu gibi yağma vb durumların meydana gelmemesinin önemli nedenlerinden biri olarak aile bağları ve toplumsal ilişkiler gösteriliyor ). Sistemi Avrupalılar ürettiğine ve yaptıkları sistem kendi genetik kodlarına çok uygun olduğuna göre biz buna kendimizi nasıl adapte edeceğiz? Yani nasıl birlikte yemek yediğimiz zaman Alman usulü ödeyecek, nasıl akşam belli saatten sonra arkadaşımızı arayamayacak, nasıl ihtiraslarımız uğrunda birbirimizin gözünü çıkaracak, nasıl gittikçe yalnızlaşacağız? Ya da gerçekten sisteme entegre olabilmenin yolu bunlardan mı geçiyor? Kendimize has bir yöntem bulamaz mıyız? Hem insanlıktan çıkmadan hem de sisteme kendi değerlerimizle adapte olamaz mıyız? İşte bence burada diğer mühendislik bilimlerinden farklı olarak merkezine çoğu zaman insanı da alan ya da alması gereken endüstri mühendisliği disiplinin bu bakış açısına sahip olarak çalıştığı kurumlarda bu durumun analizini yapabilmeli bunun sebep olduğu yıkımlara çözüm bulma yolunda öneriler geliştirebilmeli. Hele ki sadece para odaklı düşünen, bunu da sadece kişiye verdiği para olarak algılayan Türk işadamı zihniyetine bunu iyice anlatmak gerekir, her ne kadar çok zor olsa da.

Aslında konumuz 600 tl maaş bir endüstri mühendisine verilir mi sorusundan çıktı ama ben daha çok bunun yaratığı sosyal durumlara değinmeye çalıştım. Çözüm önerisi olarak bir şeyler sıralamam gerekirse zaten inanmadığım ve içinde bulunmaktan hoşnut olmadığım böyle bir sistemin argümanlarını kullanarak ancak çözüm önerileri getirebileceğimin farkındayım. Bu sebeple; kendimizi geliştirelim, aranan adam olmaya çalışalım, bildiklerimizle patronları daha çok vermeye mecbur edelim tarzında öneriler getirmeyeceğim. Ne yapmak gerekiyor peki? Açıkçası bunu bende bilmiyorum. Akil insanlar, sosyologlar, bilim insanları vesaire buna kafa yoruyorlar zaten. Onları daha çok okuyup, daha çok anlayıp hayatımız şekillendirme yolunu buluruz umarım.

0 comments: